2 Şubat 2011 Çarşamba

İlk Sayfa - İlk Masal

Namaste



Bir blog hazırlayıp hayatımı paylaşmaya karar verdiğimde, başlangıç noktası için çocukluğumdan başlamak yerine, hayatımda çok önemli bir yeri olan, hayata ve insanlara olan bakış açımın değişmesinde büyük rol oynayan Hindistan'ı seçtim.

Artık hayata daha kısa saçlar ve
daha büyük gözlüklerle
bakıyordum...:)

Tanrının şanslı kullarındanım...

Çünkü çok gezdim, çok dolaştım, çok gördüm, çok tattım, çok okudum, çok yedim, çok paylaştım, çok insanla tanıştım, çok çok sevdim. Bu yüzden pek çok kişiden daha şanslı durumdayım. 
Çok gezdim diyorum ama bir bakıyorum ki, 5 kıtaya da gitmeme rağmen halen dünyanın yarısını bile gezmemişim...
Öğrenecek o kadar çok şey var ki, hepsine ölmeden nasıl yetişicem bilmiyorum...!!!

Küçüklüğümden beri bende bitmek bilmeyen bir merak duygusu hakim... Çoğu zaman başımı belaya sokarcasına...

Halama çekmişim aynı.. O da öyledir, hayatta olduğu yerde fazla kalamaz, afakanlar basar...
Maazallah!
Alır eline çantasını, yollara düşer hemen.
Demek ki bu genlerde var!
Allah'tan bir bilimsel açıklaması var bu durumun, yoksa ne yapardım ?

Kafamda bir sürü cevaplanması gereken aynı sorular...!!!

Nasıl biter bu aş erme ? Sonu var mı?
Nasıl geçer bu ille 'gitme' duygusu ? 
Nereye varacak bunun sonu?
Ne zaman popomu bir yere oturtabilicem ? 
Ne zaman durulucam?
Ne zaman normal bir hayatın özlemini çekicem ? 
Ben, ne zaman normal olucam ? 

Hani evlenmek, anne olmak, bir düzen kurmak ve kocanla yaşlanmak gibi duygulara ne zaman sahip olucam... ?!?

Bazı kadınlar beş yaşından itibaren düğünlerinde giyecekleri gelinlik modellerini bile bilirken, ben hala orada burada dolanayım... Artık ne varsa ! 

Of Allahım ben ne olucam ?


Annem artık göbeğinden çatladı, beni everemicek, başımı bağlayamıcak, torun sevemicek ve bu sebeple benden kurtulamıcak diye... Anneanneme göre ben çoktan ölmüşüm ağlayanım yok; bu yaşta kocasız, çocuksuzum diye... (Neydim dur ? Hah, meyvesiz ağaç)
Onları nasıl teselli edicemi bile bilmiyorum...


Çok sıkışırsam suçu direk halama atıyorum... Kulakları çınlasın :)

Bir sürü nişanlılık (sayılar önemli değil burada, hem rakam dediğin ne ki?) ama hiç düğün yok...
Ailede hiç kredim de kalmadı artık, kaç tane adam sokmuşum içlerine (ne demekse), hiçbiriyle de sonuna kadar gidememişim zaten, artık bir tane daha getirecek yüzüm yok...
Yok bu sefer nişanlanmak da yok artık, direk düğün anacım...

Sıradaki adam s.çtı yani...:)

Neyse uzatmadan...
 
Hindistan demiştim; orada gittiğim, gördüğüm yerler tam anlamıyla masalsı öğelere sahipti ve karşılaştığım insanlar tam anlamıyla masal kahramanlarıydı... 
Onların hepsini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Çünkü küçüklüğümden beri severim masalları ve masal yazabilecek hayal gücü olan insanları.!

Bu yüzden ben de sizlere kendimden masallar anlatmaya karar verdim...
Enjoy!

İlk Masal

     Geçen yıla kadar (2008-2010) yaklaşık 2 yıl Hindistan, Bangalore'da yaşadım.



Önce size hikayeyi en başından anlatmalıyım...
Bana ilk defa böyle bir seçenek sunulduğunda Hindistan'a gitme kararını almam sanırım üç saniye bile sürmedi. Hani çocukluğunuzdan beri hep bildiğiniz bir takım gerçekler vardır ve büyüdüğünüzde bunların başınıza gelmesi bu yüzden sizi  hiç şaşırtmaz. Yolumun bir gün Hindistan'a düşeceği, çocukluğumdan beri bildiğim ve hissettiğim gerçeklerden biriydi işte.  
Bu yüzden bana bu teklif geldiğinde pek şaşırmamış ve çok sevinmiştim.

Ustelik fena halde aşıktım ve Aşk'ın oraya gitmesi gerekiyordu... 


Aşk ve Ben
 Bu da benim için yeterli bir işaretti.

Nereye giderseniz gidin -eğer yeteri kadar cesursanız- kafanızı sokacak bir çatı, üzerinde uyuyacak bir yatak, para kazanacak bir  iş ve karnınızı doyuracak bir aş bulabilirsiniz.

Bence....

Ama AŞK öyle mi?

Öyle her zaman karşınıza çıkmaz, çıktı mı peşinden gitmenizi bekler. Onu pamuklara sarmanız, şımartmanız, pışpışlamanız gerekir. Hayatta aslolan Aşk'tır, bu yüzden herşeyden önemlidir benim için.  
Karşıma çıktığı andan itibaren onu takip etmekten hiç gocunmadım, hiç yorulmadım... Çünkü benim oluşumuma, ben olmama yardım eden en buyuk unsurlardan biridir AşK...
Onu yakaladım mı asla kaçırmam, yakasına yapıştığım gibi her yere takip ederim...

Bir gün yine ona rastladım ve gerekeni yaptım.

Peşinden Hindistan'a gittim. 



Gittim ve hayatımın en ilginç ve en güzel günlerini geçirdim orada...

Sonra da en kötü zamanlarını...

Ama hayat böyle işte !

Tam mutluyum, oldum artık, her şeyi biliyorum (ilişkilerle ilgili tabii, Gandhi olmadık daha), güvendeyim, adam iyi-düzgün, arkadaşlarım da hayran, budur artık, son duraktayım derken; öyle bir sürprizle çıkıyor ki karşına bir gün, sudan çıkmış balığa dönüyorsun. Öyle bir Osmanlı tokadı atıyor ki feleğini şaşıyorsun. Yaşının kaç olduğunun, tecrübelerinin, hislerinin derinliğinin, beyninin doluluğunun, ruhunun bilgeliğinin hiçbir önemi kalmıyor; küçücük, mini minnacık, masum bir kız çocuğu olduğun haline geri dönüyorsun. 
Kaçmak, kurtulmak, sonsuza kadar saklanmak, kalbini avuçlarına almak, yok olmak hatta yapabiliyorsan ana rahmine geri dönmek istiyorsun.

Sadece acı çekmemek için...
Sadece hissetmemek için...
Sadece kapanmak için...

Bir an için...

Her şeyi unutmak için...

Sonra anlıyorsun her şeyi... Dengeyi... Hayatı, doğayı, doğasını, neyi neden yaptığını... Başlarda zaten böyle yapacağına ve hiçbir şeyin sürpriz olmadığına dair verdiği ipuçlarını da görüyorsun; görüp anlıyorsun ama bu acını hafifletmiyor tabii...

Anlamakta kolay değil ha! Ööle "hah ben anladım" demekle olmuyor. Önce kendi kabuğundan ve kendi çemberinden çıkacaksın ve kendine, karşındakine ve olaylara öyle dışarıdan bakacaksın (!),
bakarken bak bakalım ne kadar tarafsız olacaksın?


Bazen anlamamak daha iyi aslında...

Sevdik...
Ama Aşk bu işte... !

Öyle aşka "hoş geldiiin" diye kucak açıp da, acıyı kapının dışında bırakmak var mı ayol!...
 Poh !!! 
(omuz silkme efekti)

Yok öyle yağma ! 

Kolay mı öyle lolipop mutluluklar, elele dünyayı dolaşmalar, küçük prensle gülünün hikayesine inanmalar, sonsuza sürecek büyülenmeler, sonu hep mutlu biten kahve falları, bulut üstü yolculuklar, pembe gözlükler, tanrısal sevişmeler, öpüşmeler, koklaşmalar  falan?

Kolay olsaydı annem de yapardı...

Ama kazın ayağı öyle değil 
(ne demekse)... 

Aşk da acı da aynı köydenler bir kere...
 İkisi de kardeş duygular...  Ayıramazsın birbirinden...

Gün gelir elbet acı çekersin, sevdiğin için...

Sevdiğin için...

 Sonra her şey geçiyor işte... 

Bir gün bir uyanıyorsun, bakıyorsun ki her şey geçmiş, bitmiş... 
O sonu gelmez, nefes kesen fırtınalar, seni boğan arkası kesilmez gözyaşları, koyu koyu kan kusmalar, seni olduğun yere mıhlayan kör olası hatıralar, içine düştüğün güvensizliğin kör kuyusu, seni bir çırpıda yutan girdaplar, geceleri üzerinde ağır ağır dolaşan kara basanlar, yavaş yavaş kan kaybından öldüğün savaşlar, içinde kayıp gittiğin -nereye, ne kadar düştüğünü bilmediğin- boşluklar, onun senin teninde bıraktığı ve üstüne yapışan tüm sıvılar; her şey, her şey, her şey ama 
h e r ş e y geçmiş bitmiş...


Rengarenk bir gök kuşağı çıkmış sonunda...


Bir bakmışsın ki, albümlerde kalmışsın...
Sende kalansa o ağır savaştan kalan koca bir yara izi...

 Anlamıyorsun nasıl bittiğini önce...  Hafzalan almıyor çünkü...
Pupil in denial...

Nasıl başladığını da anlamadığın gibi...
Makas Eller...
(ne alakaysa)

Hatta kabullenemiyorsun başta; Nasıl olur da artık acı hissetmiyorum, yastığım ıslak değil? Nasıl olur da ağlamıyorum diye kendinden şüphe ediyorsun ama zaman işte; senin yok olmana izin vermiyor...  
Asla...

Nasıl kızardım "geçecek, zaman her şeyin ilacıdır" diyenlere... ?
Niye kızıyorsam! Sanki daha öncekiler geçmedi ?
En son yaşadığın aşk hepsinden üstün ya, zannediyorsun ki o kalacak...

Ama zaman gerçekten her şeyin ilacı... 


Öyle boşa da geçmiyor...
Sen bu acıları çekerken zaman aslında seni iyileştirmeye başlıyor bir yandan... 
Ağladıkça temizleniyorsun, aynen gusülhanede yıkanır gibi...Bakamadığın aynalara bakmaya başlıyorsun yavaş yavaş... Seni yıkıp da öldürmeyen şey, gerçekten de güçlü kılıyor bir müddet sonra...
Sen bundan sağ çıkacağına inanmasan da...

Tek yan etkisi; birine tekrar güvenmekten, ona kendini, kalbini, ruhunu, bedenini açmaktan korkmak... 

Kendini yeni birine tekrardan ve en baştan anlatmak (kolay da değil, 38 yıl anacım) ve onu dinlemek, bu yeni duruma alışmaya çalışmak o kadar yorucu ki artık benim için... 

Hangi müziği dinler, hangi kitapları okur, hangi yemeği sever, hangi okula gitmiş, ailesi nasıl, nasıl büyümüş, en sevdiği renk, film, ülke, şehir, yazar, müzisyen vs... Çocukluk travmaları, aşk yaraları, öfkeleri, sevinçleri, kiraz ağacında kalan gömleği....!!!

Albümlerde kaldık !
  Offffff...

Korkuyla yaşanır mı ayol ?
Hem nereye kadar yaşayabilirsin ki böyle? Ömür boyu incinmemek için nereye kadar saklanabilirsin ki?
Hem aşk değil miydi sana hayatının en mutlu zamanlarını sunan?
Demek ki inadına korkunun üstüne gideceksin...

İnadına seveceksin...

İnadına yeniden Aşk'la karşılaşmaya inanacaksın ve buldun mu da peşinden gideceksin...

İnadına...(nasıl bir inatsa bu) :)



Sanki o acıları çeken sen değilmişsin gibi...
Sanki daha önce hiç aşık olmamışsın gibi...
Sanki sende hiç yara yokmuş gibi...
Sanki yeniden doğmuşsun gibi...

Kendinle alay edercesine...


Yeniden doğmamın şerefine dostlar...




Sero





9 yorum:

  1. Ne güzel, dolu dolu yaşamışsın her şeyi ama hala yaşayacak bir çok şeyin var. Bu düşünce eminim ömür boyu seninle olacak. Ve bu duygu senin hiç bir zaman yaşlanmamana ve ruhunun her daim genç kalmasına neden olacak. Yüzünde gülücükler eksik olmasın.

    Tanjan OZBILGI

    YanıtlaSil
  2. Yanıtlar
    1. Hayır, daha yok :) Ama sorduğunuz için teşekkür ederim :)

      Sil
  3. Bir aşkı bu kadar iyi tanımlayan hikaye az bulunur. Kalemine ve yüreğine sağlık.

    YanıtlaSil
  4. Bir aşkı bu kadar iyi tanımlayan hikaye az bulunur. Kalemine ve yüreğine sağlık.

    YanıtlaSil
  5. sero güzelim bi solukda okuttun ya bana kendini tebrik ediyorum..ama şimdi beni etkiledin farkındamısın böyle içten ve sıcak kanlı olman beni sana mıknatıs gibi çekti ama biraz da hayaller her zaman gerçekleşmeyebiliyor onun için hazırlıklıyım be güzelim çünkü bloğuna bakiyormusun emin değilim yazılanlara baktım şeneler geçmiş

    YanıtlaSil
  6. sero güzelim bi solukda okuttun ya bana kendini tebrik ediyorum..ama şimdi beni etkiledin farkındamısın böyle içten ve sıcak kanlı olman beni sana mıknatıs gibi çekti ama biraz da hayaller her zaman gerçekleşmeyebiliyor onun için hazırlıklıyım be güzelim çünkü bloğuna bakiyormusun emin değilim yazılanlara baktım şeneler geçmiş

    YanıtlaSil