11 Nisan 2015 Cumartesi

Efsanelerin Soluk Aldığı Ada Ülkesi





SRİ LANKA

İsmi ‘pırıl pırıl parıldayan’ anlamına gelen Sri Lanka, bir gezginin hayal edebileceği her şeye sahip; el değmemiş bakir kıyılar, vahşi topraklar, alabildiğince yemyeşil tepeler, heybetli şelaleler, rengarenk mercanlar, tarihi kalıntılar, Budizm’in kalbi, egzotik bir mutfak ve efsaneler…

Fotoğraf: Alıntı


 Güney Asya’da, Hint Okyanusu’nun üzerinde Hindistan’a uçakla sadece 1 saat mesafe uzaklığında bulunan bir adacık… Hani hep adını duyduğunuz, belki haritada yerini bile gösteremeyeceğiniz, belki de gitmeyi hiç istemeyeceğiniz yerlerden birisi Sri Lanka… Ama Hindistan’da geçireceğiniz uzun bir zamanınız varsa buraya gelmemek neredeyse imkansız; çünkü Marco Polo’ya göre burası dünyanın en güzel adası ve Hint Okyanusu'nun incisi…

Harita üzerinde ya da uçaktan bakıldığında Hindistan'dan adeta bir gözyaşı gibi ayrıldığını görebilirsiniz.

Adaya ilk indiğinizde dikkatinizi çeken en büyük unsur askerler... Ada halkının % 70′e yakın bir bölümü Budist olmasına rağmen, halkı maalesef pek barış içinde yaşamıyor. Hükümet güçleri 1980′lerin başından beri kendilerine ayrı bir devlet kurmak isteyen Tamil Kaplanları ile iç savaş halinde. Her iki taraf da bu yüzden binlerce şehit vermiş durumda. Ancak 2009'da bu savaşı hükümet güçleri kazandı. 

Adaya baktığınızda, kendine ve halkına has güzellikleri gördüğünüzde, hele ki Budizm gibi çok barışçıl bir dinin hâkimiyetindeki bir ülkede bu duruma şahit olmak, kendinizi bir garip hissetmenize sebep oluyor. 

Gittiğiniz her yerde kalaşnikoflu askerler görüyorsunuz; her beş dakikada bir kimlik kontrolü yapıyorlar. Sokaklarda neredeyse askerlerden başka kimseler yok. 

Turist olduğunuz için bu sorgu aşamalarını daha hızlı geçebiliyorsunuz ama değilseniz, işte o zaman formaliteler sizin biraz daha yaşlanmanıza sebep oluyor. Okyanusun kenarında muhteşem bir otelde kaldığınızda bile, otelin hemen yanındaki binanın tepesinde, yine ellerinde uçaksavarla gökyüzünü ve insanları gözetleyen askerler görebiliyorsunuz. Oraya gittiğimde savaşın en harlı dönemlerinden biriydi ama bu bile orada olduğum her dakikadan keyif almamı engellemedi.

Sri Lanka'nın sembollerinden biri ''Lion's Rock''... Aslında bakılınca tam bir sürüngen kafasını andırıyor.
Dünyanın 8'inci harikalarından birine örnek...
Foto: Vikipedia











       Okyanusun etkisinden midir nedir, Sri Lanka’da güneşin batışı bir farklı…



                                         COLOMBO ve GALLE FACE

Kaldığım otel oranın en güzel oteli bence... Ne krallar, ne başkanlar,  ne Hollywood aktörleri geçmiş buradan.
Bir de ben geçtim tabii :)Hatta otelin kendisine ait bir hatıra defteri var, gelen çok ünlü misafirlerin el yazılarını ve imzalarını görebiliyorsunuz ama çok ünlü olmanız veya kraliyet ailesinden gelmeniz gerekiyor deftere imza atabilmeniz için... 











Oranın en büyük şehri olan Colombo’daki en keyifli otel Galle Face Oteli. yaşanan son tsunami felaketinden bir hayli etkilenmesine rağmen, geçmişte ağırladığı konukların da kattığı ihtişamıyla hala ayakta... Otelin eski bölümünde halen lobideki halılarda, defalarca temizlenmelerine karşın, tsunamiden kalan tuz ve rutubet kokusunu duyabiliyorsunuz. 


Tavsiyem, otelin yeni inşa edilen bölümünde kalmanız. Son derece zevkli ve rahat döşenmiş odaları direkt okyanusa bakıyor.


Sri Lanka bir ada ülkesi olmasına rağmen, orada denize girmeniz kirlilikten ve tehlikeli olmasından dolayı yasak. Adanın bulabildiğiniz tüm fotoğraflarına bir göz atın, okyanusun sakin olduğu bir fotoğraf bulamazsınız. 

Okyanus her mevsim ve günün her saati daima çalkantılı ve sert dalgalı, bu da burayı özellikle sörfçüler için ideal bir yer haline getiriyor.

1900′lerin başında çekilen fotoğraflarda bile okyanusun sakin ve huzurlu bir zamanına rastlayamadım. Zaten devamlı tsunami felaketlerinden çekmesi de cabası... Ada onlarca tsunamiye şahit olmuş ama tarihinde yaşanan en kötülerinden biri, 2004'de binlerce insanın ölümüne neden olan...  :(


Bütün bu felaketlere rağmen adanın güzelliği, vahşi doğası ve tarihi meraklı turistleri ve ele avuca sığmaz okyanusu da sörfçüleri buraya çekiyor.

Adanın ne tarafından bakarsanız bakın, okyanusu sakin görmeniz mümkün değil!
Foto: Alıntı
Balıkçılar çok ani yükselen dalgalara önlem olarak bu yöntemle avlanıyorlar.
Foto:Alıntı

















Eğer buraya kafa dinlemeye gelmediyseniz, Colombo’da sadece bir gün geçirmeniz yeterli olacaktır. Daha sonra trenle 1,5 saatlik mesafede bulunan ve Colombo’dan daha eski bir şehir olan Kandy’ye gidebilirsiniz. Kandy doğasıyla muhteşem bir şehir. Colombo’nun şehir görüntüsünden kesinlikle çok farklı. Vahşi, dokunulmamış ve bu yüzden hala bozulmamış.
..

Foto: Alıntı

Baharat bahçelerinden oluşan bir çok doğal parkı mevcut. 

Parkları gezmek ve birbirinden ilginç bitkilerle tanışmak gerçekten farklı deneyim ama benim önerim Kandy’nin en enteresan yerlerden biri olan fil yetimhanesine gitmeniz. Sri Lankalılar dünyada belki de fillerle en yakın ilişkiyi kuran halk. Tarihlerinin her sayfasında filler başroldedir. 20’inci yüzyıl başında adada 12.000 fil varken günümüzde bu sayı 2.500 civarında.

Foto: Alıntı

Burası gerçek anlamda bir yetimhane. Benim gittiğim zamanda burada öksüz, yetim, avcılardan kurtulabilmiş, yolunu kaybetmiş, hastalanmış ve tedavi edilmiş 60 küsur adet fil vardı. Yetimhane geçimini hükümetten gelen yardım ve turistlerin bıraktığı paralarla sağlayabiliyor.





Yanda fotoğraflarını gördüğünüz filin ismi Kala... 

Kala’yı, avcının biri gözlerinden vurmuş ve kör kalmış. Ama yetimhane ona sahip çıkmış. Tek derdi, görmediğinden dolayı etrafına zarar vermesin diye ayağından zincirlenmiş olması...

Bu yüzden maalesef hiç bir yere gidemiyor ve tek başına bakılıyor…






Bir fil yavrusuna dokunmak ve onu sütle beslemek inanılmaz bir duygu... O kadar masumlar ki!

Fakat kafaları o kadar sert ki, bir kayaya dokunduğunuzu düşünüyorsunuz. 

Yetimhanedeki fillerin yemek saatlerini kesinlikle kaçırmamanızı şiddetle tavsiye ediyorum. 


Ama yavru her yerde yavru işte. Hele biberonu bittiğinde -ki 10 saniyeden uzun sürmüyor- ağzından zor alabiliyorsunuz; aynı gerçek bebekler gibi. Yemek yemek için sabırsızlanmaları ve yanınıza gelmek istemeleri, zincirlerini neredeyse kıracak gibi olmaları biraz da bizim çok aç olduğumuzdaki halimizi hatırlatıyor.

Bu fotoğraftaki ipi görebilene ödül vereceğim :)

Filler ifadeleri, duruşları, bakışları ve masum halleriyle gerçekten de çocuk gibiler. Yine de tüm bu hallerine aldanmamak lazım tabii, çünkü aynı zamanda son derece tehlikeli yaratıklar. Fotoğrafta gördüğünüz iple çizilmiş sınırdan ileri gitmeniz hayatınız açısından çok tehlikeli, fakat ben yine de gidebildiğim kadar yakınlarına gittim.






















Banyo zamanı. Nasıl mutlular, nasıl çocuklar gibi şenler banyo vakitleri geldiğinde… Sudayken suyla ve birbirleriyle oynamalarını, şakalaşmalarını görmeniz lazım; orada saatler geçirebilirsiniz.




KUTSAL DİŞ TAPINAĞI



Kandy aynı zamanda Budistlerin en kutsal saydıkları ve hac için ziyaret ettikleri ‘Kutsal Diş’ yani ‘The Sacred Tooth Relic’ tapınağı’nın bulunduğu şehir. Bu tapınağın bu kadar kutsal olmasının sebebi, Budizm’in yaratıcısı Buddha’nın dişinin burada saklanıyor olması... 


Sacred Tooth Relic Tapınağı
Foto: Vikipedia 
Burayı ziyaret etmeden Kandy’den ayrılmak olmaz tabii. Bu tapınak çeşitli zamanlarda atılan bombalardan dolayı çok yara almasına rağmen, her defasında yenilenmiş ve daha da görkemli bir hale getirilmiş. Oranın ve Budizm’in en kutsal tapınaklarından biri sayıldığı için, özellikle rahipler ve hükümet buna çok özen gösteriyor. Günde şafakta, öğlen ve akşam olmak üzere üç kez ayin yapıyorlar.

Buranın mimarisi ise çok özel ve ilginç özellikler taşıyor.





Tabii ki Kutsal Diş’i görmek adına minimum 45 dakika beklemeyi göze alacaksınız. Bir kere diş, yandaki fotoğrafta gördüğünüz taş, mücevher ve incilerle süslü bir yumurtanın içinde saklandığı için ve sizin kutsal yerden içeri sadece bir kaç saniye bakmanıza izin verdiklerinden, dişi kesinlikle göremiyorsunuz. 







Yine de tapınağın atmosferini yaşamak, rahiplerin ayinleri ve inananların ritüellerine şahit olmak her şeye değiyor.


EFSANE EFSANELER

Sri Lanka aynı zamanda hikaye ve efsaneleriyle meşhur olduğu için Kutsal Diş’in Sri Lanka’ya nasıl geldiği şöyle anlatılır; Buddha öldüğü zaman, vücudu Hindistan’da Kusinara’da yakılmış ve cenazede Buddha’nın sol köpek dişi ‘Khema’ tarafından alınmış. Khema daha sonra hürmetini göstermek adına dişi, Kral Brahmadatte’e vermiş ve böylelikle diş kraliyetin mülkü haline gelmiş.


Prens Dantha ve karısı Hemamala
Başka bir efsaneye göre: Udeni Şehri’nin Prensi Dantha, bir Budist olarak bir gün ‘Kutsal Diş’e tapınmaya şehre gelir. Kral Guhaseeva buna çok memnun olarak kızı Hemamala’yı Prens Dantha’ya verir. Kutsal Diş yüzünden şehre saldırılar artmaya başlayınca, diş Prens ve karısına emanet edilir. Hemamala dişi kendi saçlarından yaptığı bir ziynet eşyasının içine gizler. Kendilerini de kimliklerini gizlemek için Brahman olarak tanıtırlar. Ganj nehri üzerinden yola çıkıp, sonunda Sri Lanka’ya ulaşırlar. Böylelikle Sri Lanka Kutsal Diş’in yeni evi olur. Çünkü Buddha ölmeden evvel 2500 yıl boyunca Budizm’in en güvenli olacağı yerin Sri Lanka olacağını beyan eder. Sri Lanka kralı prens ve prensesten dinlediği hikayelerden o kadar hoşnut olur ve Kutsal Diş’ten o kadar etkilenir ki krallık sarayının içine kutsal emanetin konulması için bir saray daha yaptırır. Zamanla ülkeye olan yabancı tehditler gittikçe arttığı için, krallık ve kutsal emanet bir şehirden diğerine taşınarak şimdiki yeri olan Kandy’e ulaşır. O zamandan beri Kutsal Diş Tapınağı Buddha’nın rituel, ayin ve dualarının temsil edildiği bir semboldür. Bu yüzden de burası Budistler için son derece kutsal bir yer olarak kabul edilir.

Genç Buda
Bir başka inanışa göre; Kutsal Diş’i kim ele geçirirse aynı zamanda krallığı yönetme hakkına sahip olacakmış. Bu yüzden Sri Lanka ile Hindistan arasında pek çok savaş olmuş. Buddha öldükten 800 yıl sonra -yani 4’üncü yüzyılda- Kutsal Diş, Kalinga Kralı Guhaseeva’ya geçmiş. Kralın kendisi de Budist olduğu için, bu dişi kutsal saymaya ve dişe tapmaya başlamış. Bu durum halk arasında neredeyse bir paniğe ve skandala sebep olmuş ve halkın büyük bir çoğunluğu Kral Paandu’ya giderek, Kral Guhaseeva’nın tanrıya inanmayı bıraktığını ve bir dişe tapınmaya başladıklarını söylemişler. Kral Paandu’da bu kutsal emaneti yok etmeye karar vererek, dişi şehre getirmelerini emretmiş. İnanışa göre diş şehre geldiğinde bir mucize olmuş ve Kral Paandu da Budizm’e geçerek Budist olmuş.

Bir başka söylentiye göre ise; diğer ülkelerin kralları şehre saldırdığında, daha askerler şehre ulaşmadan başlarında bulunan krallar hayatını kaybediyormuş.


Sri Lanka amblemi 
Sri Lanka Rupisi














Sri Lanka’ya gidip de muhteşem kostümler ve son derece ilginç takılarıyla yaptıkları yerel danslarını izlememek de olmazdı hani…

        Bu masalın geleceği yer bu kadar, sonraki masalda görüşmek dileğiyle,

                                        Sero