10 Şubat 2011 Perşembe

Hindustan'ın İnsanları











Herkes bu ülkenin egzotikliğinden, tapınaklarından, geleneklerinden, renklerinden, inançlarından ve kulaktan dolma anlamlı, anlamsız hikayelerinden söz ederken; buranın gerçek renkleri olan insanlarından ayrıntılı bir şekilde bahsedildiğini duymamıştım...

 Benim için hayatta ki en önemli unsurdur insan...


Çok seviyorum insanları... 

Bana bu dünyada daha ilginç gelen birşey yok; insanları tanımaktan ve onların hikayelerini dinlemekten başka... 
Belki de masallara bayılmamın ve onları anlatmayı sevmemin en büyük sebeplerinden biri bu. çünkü hikayeler dinlemek ayrıca bana anlatıcı vasfını da vermiş oluyor... 
Bir varmış, bir yokmuş, çoook uzak ülkelerden birinde Hintli denilen bakışları sımsıcak, ruhları yumuşacık ve sakin, kendileri kapkara ama kalpleri bembeyaz, ciltleri ve sokakları hoyrat ama yüzleri tertemiz insanlar yaşıyormuşşş.....:)

Gölge etme başka ihsan istemem...!
Hintliler kadar dürüst, nazik, cömert, sevecen, asiri saygili, paylaşmaktan korkmayan, düşüncelerini-duygularini disa vurmaktan ve dansetmekten asla utanmayan, kalp kirmamaya ve kavga etmemeye calisan, ofkesine yenilmeyen, çıldırmayan, ille de gülümseyen, kaderci ve mutlu insanlara rastlamamistim daha evvel...

Başta sizi delirten ve dünyanıza ait olmayan akıl almaz sakinlikleri ve beyniniz dahil tüm bedeninizi çürüttüğünü hissettiğiniz yavaşlıkları bir süre sonra içinize işliyor ve sizde bundan etkileniyorsunuz... 
Yavaşlıyorsunuz, bi sakinleşiyorsunuz, bi duruluyorsunuz... 

Sisteminiz, bünyeniz, hatta metabolizmanız değişiyor...
Hayata baktığınız pencereniz bile değişiyor...

Ayrıntılara bakın !!!
Arkadaki mavi kumaşla, yeşil testinin uyumu;
kavuniçi etekle cam göbeğinin acayip dengesi ve
yerdeki kırmızı halının kendini yerlere atması...
İlle de gözleR...
Mesela öfkenize yenilmeniz en büyük zayıflıklardan biri sayılıyor burada ve kendinizi öfkeden kaybettiğinizde size duydukları saygıda büyük bir azalma oluyor. Bazı şeylere tahammül edemeyip sesinizi yükseltmeye kalktığınızda ise sadece yüzünüze bakıyorlar, hiç yorum yapmıyorlar ve devamlı gülümsüyorlar. ..Yok aslında gülümsemiyorlar, pişmiş kelle gibi sırıtıyorlar (ne demekse pişmiş kelle ve niye gülümsüyorsa...)... Hatta kendimce 
bildiğim ve yetişkinler tarafından bizlere öğretilmiş tüm iletişim yöntemlerini kullanarak onlarla anlaşmaya çalıştığım zamanlarda kafalarının içinde çok uzaklarda bir yerlere gittiklerinden adım gibi emin olduğumu söyleyebilirim. Çünkü siz ne derseniz deyin, nasıl derseniz deyin; onlar ya size o meşhur kafa sallama hareketiyle cevap verecekler yada sırf siz karşılık bekliyorsunuz diye ille birşey demiş olmak için "yes medım- ok medım- yes sör- ok sör" diyeceklerdir... 


Sizi anlamasalar bile ! 


Ancak siz yatıştıktan sonra dünyaya dönebiliyorlar. Çünkü sesinizi yükseltmenizden dolayı bir tür şoka girip, donakalıyorlar... O kadar şaşırıyorlar ki sizden öyle yüksek bir sesin çıktığına, bu yüzden dünyaya dönmeleri biraz zaman alabiliyor. O zamana kadar da siz yatışmış oluyorsunuz zaten. Yada kısaca sizi ciddiye bile almıyorlar ve siz boşuna bağırmış ve kendinizi kaybetmiş oluyorsunuz; nasıl olsa onlar yine bildikleri gibi hareket edeceklerdir. Siz ne derseniz deyin. Ama yine de ve ille de sizi memnun etmeye çalışarak...

Tabi ki negatif tarafları da yok değil !!! 

Son derece yüzsüz, arsız, patavatsız, kurnaz, yalancı, pis, hastalıklı, tembeller. Çalışmak yerine dilenmeyi tercih ediyorlar. Lakin pozitif tarafları diğer negatiflikleri unutturuyor bir zaman sonra... 
Unutmanızın en büyük sebebi de kaderci ve çileci olmalarından, durumlarını aynen olduğu gibi kabullenmelerinden ileri geliyor.

Yani eğer onlar fakir, sağlıksız, özürlü, pis bir dünyada doğmuşlarsa bu onların suçu değildir, Tanrıları böyle istediği içindir ve onlar kim ki Tanrılara karşı geleceklerdir (!)...

Bu yüzden içinde bulundukları durumu ve şartları değiştirmeye yada iyileştirmeye çalışmıyorlar bile. Onların bu durumdan kurtulmak için "kendimi eğiteyim, okula gideyim ki birşey olayım, daha iyi şartlarda yaşayabilmek için en azından bir işe girip para kazanayım, ailemi kurtarayım vs." gibi düşünceleri yok. Çünkü eğer bu hayatta sefalet, çile ve acı çekiyorlarsa bunun bir sebebi vardır, Tanrı böyle olmalarını istemiştir; nede olsa sırf çektikleri bu sefalet yüzünden gelecek hayatlarında ise ödüllendirileceklerdir; yani bundan sonra ki yaşamlarında kesinlikle zengin, sağlıklı ve dertsiz doğacaklarıdır... 


Onlar malesef böyle bir bekleyiş içerisindeler... 
Ama bu bekleyiş çileciliğe inanan felsefelerinden, dini inançlarından, eğitimsizlik ve olanaksızlıklarından kaynaklanıyor; bu yüzden tüm bunlara saygıyla yaklaşmak gerektiğine inanıyorum...


Yermeden, yargılamadan ve kötü sıfatlar kullanmadan...!!! Yoksa o kadar kolay ki onlara "pis, cahil, aptal, vs." demek ...! 

Hem biz kim oluyoruz da kuzum onları böyle    yargılama hakkına sahip oluyoruz?
Sadece onlardan daha şanslı doğmuş olmak bize bu hakkı vermez... Bizler de orada, o şartlarda, o inanç yapısına sahip bir ailede doğsaydık, onlardan hiçbir farkımız olmayacaktı... Ama tabi bu felsefe kaderciliği savunduğumu göstermiyor, tersine insan şartları ne olursa olsun, her türlü şekilde durumunu iyileştirmeye ve kendini geliştirmeye çalışmalı elbet. Yoksa olduğumuz yerde sayar ve ileriye doğru bir adım atamayız, böylelikle gelişen hiçbir şeye uyum sağlayamayız... 
Oraya olan da bu...!!! 


Büyük düşünür ve yol gösterici Guru Osh0'nun da belirttiği gibi Hindistan'ın gelişmesini önleyen ve olduğu yerde saydıran bu kadercilik, çilecilik ve kabullenmeciliktir zaten...



Din insanların anladıkları şey değildir. 
Din Hıristiyanlık değildir. Hinduizm değildir. Müslümanlık değildir.
Dünyada varolan tüm dinler ölü kayalardır. Onlar akmazlar, asla değişmezler, çağla birlikte hareket etmezler. 

Hakiki dindarlığın peygamberlere, kurtarıcılara, kutsal kitaplara, kiliselere, papalara, rahiplere ihtiyacı yoktur çünkü dindarlık yüreğinizin çiçek açmasıdır. 
O varlığınızın en merkezine ulaşmaktır. 
Ve varlığınızın en ortasına ulaştığınız an bir güzellik, saadet, sessizlik, ışık patlaması olur. Tümüyle farklı bir kişi olmaya başlarsınız. Yaşamınızda karanlık olan herşey ve yaşamınızda yanlış olan herşey kaybolur. 
Osho






Sakin millet işte...
İster vurdumduymaz deyin, ister umursamaz, ister lakayıt; bence kesinlikle sinirleri alınmış bir şekilde doğuyor buranın insanı...

        Gökten 2 elma düşmüş, biri anlatana, biri dinleyiciye...

PS: Benim masalım değil mi? sadece 2 elma düşüyor işte :)))


Sero


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder