Hindistan'a ilk varışımı dün gibi hatırlıyorum...
Daha önceden o kadar çok seyahat etmiş olmama rağmen Mumbai Havaalanı'na indiğim ilk dakikadan itibaren yaşadığım kültür şoku bana birden çok fazla gelmişti. Üstelik her yerde karanlık; akşam inilir mi, gündüz in işte ilk kez gittiğin yere di mi? Hani güçlü bir kadın portresi çizerim genelde, insanlar beni ayakları yere basan, sağlam hatta kavgacı biri olarak görürler, daha önce de bir çok kez yalnız seyahat etmiş olama rağmen ilk kez bir yerden, bir havaalanından, insanlardan ve kalabalıktan ürktüğümü hatırlıyorum...
Neyse, aktarmam var üstelik, Mumbai'den Bangalore uçağına gitmem gerekiyor ve bunu yapabilmem için toplam 1 saatim var. Burada olsa kuyruğu bile beklemeden (öyle ya bir saatim kalmış), bağıra çağıra insanlardan izin isteyerek, ittirerek hatta yara yara geçerek uçağa giderim ama orada; gıkım çıkmıyor...
Ağzımı açıyorum, ses yok...
Birşeyler söylemeyi başarıyorum sonunda ama kimseden bir tepki yok. Derdimi anlatmaya çalışıyorum, yetişmem gereken bir uçak ve bu yüzden acelemin olduğunu falan; yok kimse ingilizce biliyormuş gibi gözükmüyor. Hani bir zamanlar İngiliz sömürgesi olan bu ülkenin 2.ci resmi dilinin İngilizce olması gerekmiyor mu yahu ? Nasıl ya? Nasıl anlatıcam derdimi şimdi ben, kimse İngilizce bilmiyor mu burada...? Bilmiyor işte...
Üstelik nasıl da kalabalık; sanırsın ki toplam 1.2 milyarlık nüfusun yarısı burada...
Üstelik nasıl da kalabalık; sanırsın ki toplam 1.2 milyarlık nüfusun yarısı burada...
Allahım ne yapıcam ben diye kara kara düşünürken, rengimin beyaz olması ve öyle salak salak etrafa bakınmam falan işe yaradı ve bir polis benimle konuşmaya başladı. İngilizce biliyor musunuz diye sorduğumda "yes" dedi ya, adamın boynuna sarılıcam utanmasam.
Başladım derdimi anlatmaya, uçağa yetişmem gerektiğini vs. ve adam bana beni anladığını gösterir şekilde kafasını sallayarak benimle ingilizce konuşmaya başladı; başladı ama bu defa da aksanını anlayana aşkolsun...!
Başladım derdimi anlatmaya, uçağa yetişmem gerektiğini vs. ve adam bana beni anladığını gösterir şekilde kafasını sallayarak benimle ingilizce konuşmaya başladı; başladı ama bu defa da aksanını anlayana aşkolsun...!
Sorular soruyor, bende tık yok...
Gözünün içine bakıyorum... Yok... Tekrarlatıyorum... Yok... İyice yanaşıyorum... Yok...
Ağzının içine giriyorum... Yok anam...
Yok yok yok...
Anlamam mümkün değil...
Ne yapsam, ne yapsam, hah, biletimi gösteriyorum, beden diliyle konuşmaya başlıyoruz ve en sonunda anlaşıyoruz, bembeyaz dişleriyle kocaman gülümsüyor, herkesi ite kaka yolu açarak, -öyle bir bağırıyor ki etrafa, otorite ya, insanlar Kızıl Deniz'in ikiye ayrılması gibi ikiye ayrılıyorlar, bize yol açıyorlar, utanmasalar diz çökecekler- (sanki ben prensesim o da benim korumam, ööyle bir sahne yani), Allahım nasıl utanıyorum, ölücem; sonunda beni bir kapıya getiriyor ve gitmem gereken yeri tarif ediyor...
Mevzu daha da uzamasın diye ben söylediği herşeyi anlamışım gibi yaparak kafamı sallayarak parmağının gösterdiği yere doğru yürümeye başlıyorum...
Neyse diğer terminale gidecek otobüsü bulmam lazım ama onu bulana kadar çekmediğim kalmadı tabi, hadi buldum ama ona binebilmek başka bir hikaye... Bayağı dert anlatman falan gerekiyor otobüsün önündeki adama; onu vallahi senin o otobüse ait olduğuna ve ona binmen gerektiğine ikna etmen lazım bir kere... Boarding pass falan hak getire, bakmıyor çünkü... E başka ne göstermem gerekiyor ki ? Allahım yaaaa... Anlatmaya çalıştım, olmadı; bağırdım, olmadı; yalvardım, olmadı; tam en sonunda ağlıcam artık, arkadan biri beni demin ki polisle konuşurken görmüş (sanırım, tahmin ediyorum), adamı o ikna etti ve ben sonunda beni uçağıma götürecek otobüse binebildim...:)
Ben otobüse bindim ve sizler hikayenin burada bittiğini düşünüyorsunuz di mi ? :)
Ben otobüse bindim ve oturacak yer aramaya başladım, bir bakıyorum koridor bavul dolu ağzına kadar, geçmemin imkanı yok...
Kenarlara basayım dedim kibarlıktan, arkamdakiler beni iterek yerdeki bavulların üzerlerine sanki kendilerininmiş gibi basa basa geçtiler ve kimse birşey demedi... İyi dedim, bende öyle yapayım bari, çıktım bavulların üstünde yürümeye başladım, ine çıka gittim en arkaya oturdum; kafamı bir kaldırdım, herkes bana bakıyor, hadi farklıyım kabul ama bu hiç alışık olmadığım birşey... Sonra da alıştığım birşey oldu bu gerçi, çünkü nereye gitseniz insanlar sizi izliyor, sadece oturuyor olsanız bile; daha çok küçük yerlerde, ama illede izleniyorsunuz...
Hani yan gözle, çaktırmadan baksalar iyi, öyle başlarını arkaya çevirerek kara kara gözlerini dikerek direk sana bakıyorlar... Ne yapacağımı , ellerimi nereye koyacağımı şaşırdım; kendime bakıyorum, üzerimde birşey mi var? Yok... Etrafıma bakıyorum, birşey yok... O zaman kesin bir şey yapmış olmalıyım?.. Ne ? Acaba birinin bavuluna basarken birşey mi kırdım, ne bilim belki düzgün basma kuralına uymadım, onlar gibi yürümedim vs.? Ay Allahım neler oluyor yaaaa!
Ya korku filmindeyim yada kamera şakası !...
Kıpkırmızı oldum, bir sıcak bastı (zaten içerisi minimum 40 derece ), kesin ölüyorum...
Korkudan başladım herkese tatlı tatlı gülümsemeye, (korktuğum da en iyi yaptığım şeydir), tırstığımı belli etmemeye çalışıyorum, sanki korkumun kokusunu alacaklar...:) Baktım, gülümsediğim herkes bana geri gülümsüyor, nasıl rahatladım; tamam burada ölmicekmişim oh demek üzereyim ki, bir adamın bavulumu alıp diğerlerinin üstüne hoyratça attığını, bavulumun diğerlerinin üstlerine hottadanaaak diye indiğini ve arkasından da başka bir adamın, başka bir adamla beraber içinde benim gözüm gibi baktığım eşyalarımın olduğu bavulumun üzerine hoppaaaaaa ve paaaat diye kendilerini attığını gördüm; nefesim kesildi...
Birşeyler söylüyorum, bağırıyorum kalksınlar diye, yok anam derdimi anlatmam mümkün değil yine, kimse ingilizce bilmiyor ki,
hepsi yüzüme uzaydan gelmişim gibi bakıyorlar; fena şaşkınlar, niye bağırdığım hakkında en ufak bir fikirleri yok; durdum durumumu bir gözden geçirdim, zaten daha demin imajımı yeni düzeltmişim...(!) Sustum... Baktım uçağa yarım saat kalmış, oturdum yerime, herşey yolunda gibilerinden bir el hareketi yaptım, kafamı onlar gibi sağa sola salladım, gülümsemeye devam ettim ve otobüs hareket etti.
Bavulumun üstünde ki 2 adamla beraber...:)
Ve Hindistan'da ki hayatım böylece başlamış oldu...
Sero
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder